Salı, Nisan 16, 2024
Basın Açıklamaları

Yeni Coronavirüs’lerle karşılaşmamak için Gıda Egemenliği Hemen Şimdi!

Dünya Coronavirüs salgınına kilitlenmiş durumda. Her ülkeden çoğalan yeni vakalar ve ölüm haberleri geliyor. 20.yüzyıl sonlarında başlayan 21. Yüzyılda devam eden deli dana, kuş gribi, SARS, domuz gribi gibi yeni duyduğumuz hastalıklara bir yenisi daha eklendi. Bu hastalıklar günlerce gündem olmasına, bilim insanları daha da kötülerinin geleceğini uyarmalarına rağmen hükümetler bu hastalıkların çıkış nedenlerini görmezden geldiler: sermayenin ekolojik dengeyi bozan, küresel iklim değişikliğine yol açan politika ve uygulamalarına izin verdiler.

Tarım, insanlar tarafından doğada zaten var olan yabani bitki ve hayvanların ıslah edilmesiyle (kültüre alınmasıyla) başlayan ve insanlarının ihtiyaçlarının karşılanması için yine insanlar tarafından yapılan bitkisel ve hayvansal üretimdir. Tarımsal üretim bir yanıyla doğaya müdahaleyse diğer yanıyla doğayla uyumlu ve birlikte yapılan üretimdir. Bu üretim sonucu ortaya çıkan ürünler başta insan ve hayvanların beslenmesinin yanı sıra giyimden barınmaya, hastalıkları tedavi etmeye vb. birçok alanda insanların yaşamını kolaylaştırmıştır. Ancak şirketlerin tarımsal üretimi ve gıdayı kontrol edebilmek, karlarını artırabilmek arzusu “tarımsal üretimde birim alandan en yüksek verimi almak” için “ileri teknikler” adı altında toprağı, suyu, havayı kirleten ve tüm canlı yaşamını tehlikeye atan bir noktaya gelinmesine neden olmuştur. Kimyasallar tarımsal üretimin vazgeçilmezi olmuş, tohumlar şirketlerin eline geçmiş, genetik yapılarıyla oynanmış, hayvanlar kapalı alanlara kapatılmış, “ot obur” olan hayvanlar hayvan kemiğinden yapılma un ve kan karışımından oluşan “fenni yemler” beslenerek “et obur” haline getirilmiş, bağışıklık sistemleri zayıflatılmış, bir çok hastalığın ortaya çıkarak insanlara bulaşmasının nedeni olmuştur. Örneğin deli dana hastalığının bu “fenni yemler”le beslenen hayvanlardan insanlara geçtiği kanıtlanmıştır.

Endüstriyel tarım uygulamaları, ormanların yok edilmesi, suların HES’lerle hapsedilmesi, enerji ve sanayi yatırımları, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı, çarpık kentleşme vb. birçok etken ekolojik dengenin hızla bozulmasına ve küresel iklim değişikliğine yol açmaktadır. Ekolojik yapının bozulması ve iklim değişikliği virüslerin mutasyona uğramasına neden olmaktadır. Örneğin endüstriyel tavuk çiftliklerinde bağışıklık sistemi zayıflamış tavuklarda görülen kuş gribi virüsü mutasyona uğrayarak bazı kuşlara da geçmiş, önceleri insanlarda enfeksiyon meydana getirmezken bu mutasyon sonucu insanlarda da hastalık ortaya çıkarmıştır. Kuş gribinin önüne geçebilmek için, çayır ve çimenlik alanda yaşayan kenelerle beslenen kümes hayvanlarına yapılan itlafların sonucu da çayır ve çimenlik alanda yaşayan kenelerin nüfusunun artmasıdır. Bu kez de kanamalı kırım-Kongo ateşi (KKKA) hastalığı çoğalmıştır. Görüldüğü gibi ekolojik dengedeki bir zincirin koparılması yeni sorunlara yol açmaktadır.

Ekolojik sistemler hayvanı, bitkisi, mantarı, bakterisi, virüsü ile bir bütündür. Tehlike bu bütünün yerinden, yurdundan koparılıp yok edilmesi, meta haline getirilmesiyle başlar. Ve bugün hepimiz buna tanık oluyoruz. Ekolojik yapının bozulması, küresel iklim değişikliği, biyoçeşitliliğin tahrip edilmesi ile çeşitliliğin ve türlerin yok olması sonucu boşalan alanda yaşama şansı kalmayan virüsler yeni yaşam alanları bularak mutasyona uğramakta yaşadığımız salgınlara neden olmaktadır Ekolojik sistemin bozulması bütün canlılar için ölümcül tehdit oluşturmaktadır.

ÇİFTÇİ-SEN olarak diyoruz ki:

1. Virüs salgınlarını durdurmak, yenilerinin ortaya çıkmasını azaltmak için, endüstriyel gıda üretimi başta olmak üzere, enerji politikaları, kalkınma politikaları, sanayileşme politikaları kökten değişmelidir.

2. Gıda’nın, suyun, toprağın kısacası doğanın metalaştırılmasının önüne geçilmelidir.

3.Görünümü, verimi, raf ömrü uğruna genetik zenginliği harcanmış tohumlardan yetiştirilen ürünlerle beslenen toplumlar ciddi bağışıklık sorunları yaşamakta, hastalıklara direncini kaybetmektedir.

Gelecekte açlığın ve virüs salgınlarının önüne geçmek için şirketlerin tohumu patentleyerek ele geçirme ve genleriyle oynama çabalarının önüne geçilmelidir.

4.Yerel tohumları ve yerel hayvan ırklarını koruyan geliştiren politikalar uygulanmalıdır. Suyu, toprağı, havayı kimyasallarla zehirleyen endüstriyel tarım uygulamalarından, enerji yatırımlarından, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımından vazgeçilmelidir.

5.Birleşmiş Milletler’de kabul edilen “Köylüler ve Kırsalda Çalışan Diğer İnsanların Hakları” Deklarasyonu’nu bütün ülkeler “ama”sız, “fakat”sız uygulamalıdır.

6. Şirketlerin gıda sistemi yerine halkın gıda sistemi olan ve çiftçi özerkliğini sağlayan Gıda Egemenliği tesis edilebildiği ölçüde çevresel felaketler ve kontrolden çıkmış virüsler, enfeksiyonlar azaltabilir. Bunun için de küçük aile tarımı ve agroekolojik üretim desteklenmelidir.

Ekolojik Denge bozulmasın, Yeni Coronavirüs’lerle karşılaşılmasın!

Yeni ölümcül virüs salgınlarıyla karşılaşmamak için Gıda Egemenliği Hemen Şimdi!

26 Mart 2020

ÇİFTÇİLER SENDİKASI

ÇİFTÇİ-SEN

Ali Bülent ERDEM Adnan ÇOBANOĞLU

Genel Başkan Genel Örgütlenme Sekreteri

48 Paylaşımlar